Gazetemiz muharriri Barış Terkoğlu, bugünkü “SADAT gökte aradığı mehdiyi yerde bulmuş” başlıklı yazısında yine görülmeye başlanan Adnan Oktar davasını kaleme aldı.
Dosyaya yeni evraklar girdiğini tabir eden Terkoğlu, SADAT Kurucusu Adnan Tanrıverdi, fiilen Oktar’ın şahidi olduğunu tabir etti.
Davaya ait mahkemeye yeni dokümanların sunulduğunu lisana getiren Terkoğlu, bu dokümanlarda “SADAT kurucularından olan, 2020 yılının ocak ayına kadar ulusal güvenlik alanında Sayın Cumhurbaşkanımızın Başdanışmanlığını yapan emekli Tuğgeneral Sayın Adnan Tanrıverdi’nin müvekkil ve arkadaşları hakkındaki olumlu görüşlerinin yansıdığı yazısının sunumudur” ifadelerinin yer aldığını yazdı.
MAHKEME EVRAKINA GİRDİ
Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
“İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, 25 Mayıs’ta, Oktar’ın avukatı D.Ç. tarafından bir dilekçe sunulmuş. Bahis kısmında “SADAT kurucularından olan, 2020 yılının ocak ayına kadar ulusal güvenlik alanında Sayın Cumhurbaşkanımızın Başdanışmanlığını yapan emekli Tuğgeneral Sayın Adnan Tanrıverdi’nin müvekkil ve arkadaşları hakkındaki olumlu görüşlerinin yansıdığı yazısının sunumudur” yazıyor.
Meğer Adnan Tanrıverdi, kendi resmi sitesinde, 24 Kasım 2005’te, Oktar’ın propagandasını yapan bir yazı yazmış. İşte bu yazı, Tanrıverdi’nin Oktar’a dayanağı olarak geçen günlerde mahkeme evrakına girdi.
Tanrıverdi, Harun Yahya müstear ismini kullanan Oktar’ın yapıtlarıyla, 1997’de tanıştığını, evraka giren yazısında söylüyor:
“Bu yıl (1997) emekliliğimin birinci yılı idi. Ülkemiz de postmodern bir darbe sürecini (28 Şubat) yaşıyordu. Bu eser vasıtasıyla, darbecilere daha net bakma imkânı bulmuştum. Bu nedenle, Harun Yahya ismini, gerisindeki takımı, daha doğrusu, ‘Bilim Araştırma Vakfı’ (BAV) grubunu daha yakından tanıma imkânlarını aradım. Arayınca buluyorsunuz. Karşıma pırıl pırıl, şık ve kültürlü-donanımlı gençler çıktılar. Sonra da onları ve Adnan Hocaefendi ile yapıtlarını vakit içinde tanıma ve kıymetlendirme talihine sahip oldum.”
TANRIVERDİ KALBEN BAĞLI
Tanrıverdi, “Hocaefendi” dediği Oktar’ı arama ve bulma sürecini bu türlü anlatıyor.
Sadece arama bulma mı?
Tanrıverdi, Oktar’ın düzenlediği Darwin toplantılarını da Kıbrıs seminerlerini de İslam Bbirliği çalışmalarını da anlatıyor. Tanrıverdi’nin “İslami kesim tarafından boş bırakılmış kıymetli birtakım alanları tesirli bir biçimde doldurduklarını düşünüyorum” dediği Oktarcıların faaliyetlerinin daima iştirakçisi olduğunu kendi kelamlarından anlıyoruz. Hatta yayınlarında da halbuki o varmış. “Dergisinin birinci sayısında, acizane bir makale ile katılmıştım”, “İlk mecmuanın tanıtım toplantısına da katılma memnunluğunu tatmıştım” cümleleri Tanrıverdi’yi ele veriyor.
Tanrıverdi, Oktar güzellemeleri yaptığı uzun yazısının sonunda, hocasına bağlılığını şöyle vurgulamış:
“Haklarında verilen beraat kararları ile, bir vakitler haksız yargı takibine ve bir kısım gayeli basının linç harekâtına haksız olarak maruz bırakıldıkları anlaşılan, Sayın Adnan Oktar Hocaefendi’ye ve kıymetli genç dava arkadaşlarına çalışmalarında muvaffakiyetler diler, bu vesile ile kalbi bağlılığımı sunarım.”
Avukat D.Ç., Tanrıverdi’nin yazısının Oktar’ın lehine kanıt sayılmasını söyleyerek beraat talep etmiş.
SAVCI İLE BAĞLANTILI
Hikâye burada bitebilirdi…
Ancak bir de ne göreyim, genç bir avukat olan D.Ç., ne olduysa, ağustos ayının 26’sında, Oktar’ın avukatlığını, “gördüğü gerek üzerine” bırakmıştı. İstifa dilekçesi de dosyadaydı.
“İki ayda ne oldu ki?” derken bir öbür söz gözüme çarptı. Oktar kümesinin eski mensuplarından F.K., tam da tıpkı günlerde, polis tarafından gözaltına alınmış, itirafçı olmuştu. Verdiği tabirler, Oktarcıların son periyotta nasıl devam ettiklerini anlatıyordu. İşte o tabirde bir ayrıntı var ki okuyunca küçük dilimi yuttum:
AVUKAT, SAVCININ YEĞENİ
Diyeceksiniz ki kümeye takviye veren Savcı İ.Ç. ile Oktar’ın tam da bu devirde istifa eden avukatı D.Ç. ortasında yalnızca soyadı benzerliği mi var? İtirafçı F.K’nin sözünden devam edeyim:
“Savcı İ.Ç’nin yeğeni olan bir bayan avukatın Sinem Mollahasanoğlu’nun hukuk ofisinde bu sene içerisinde işe başladığını biliyorum. Hatta Eda Babuna ve Meltem Daban, bayan avukatın çok deneyimsiz olduğunu lakin Savcı Bey’in yeğeni olduğu için ofiste işe aldıklarını bana söylemişti…”
İfadenin devamından, polisin kuşkularının, İsimli Emanet Savcısı İ.Ç. üzerine ağırlaştığı anlaşılıyor. Çünkü itirafçı F.K’den sonra gözaltına alınan Daban ve Babuna’nın tabir tutanaklarını okuyorum. Her ikisine de Savcı İ.Ç. üzerine sorular sorulduğu görülüyor.
Daha beteri, polisin kuşkusu, Oktarcıların İsimli Emanet’e girerek, haklarındaki kanıtlara müdahale etmiş olma ihtimali. Gazete arşivlerine bakıyorum. Bir vakitler İsimli Emanet’e basını gezdiren Savcı İ.Ç’nin kelamları gözüme çarpıyor: “Emanet, yargılamanın belkemiğidir. Düşünebiliyor musun, bir cinayet işleniyor, cinayette kullanılan bir silah yahut mermi çekirdeği bulunuyor. Siz onu yok ettiğiniz vakit tahminen o adam beraat eder. Biri kaybolsa soruşturma sekteye uğrar.”
SAVCI DA GÖNDERİLMİŞ
Merak edip İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kaynaklarını aradım. Savcı İ.Ç.’nin hala İsimli Emanet’te olup olmadığını sordum. Tam da birebir devirde o da vazifesinden alınmış, diğer bir kısma gönderilmişti. Böylelikle modüller tamamlandı.
Dün, bu yazıyı yazdığım saatlerde, SADAT Kurucusu Tanrıverdi’nin kelamları, Oktar davasında okunuyordu. Bir dilekçenin üstüne gidilince Cumhurbaşkanlığı’ndan SADAT’a, İstanbul Savcılığı’ndan Adnan Oktar’a uzanan münasebetler ağı şaşırtan hale geliyordu. Kendini “28 Şubat mağduru” olarak tanıtan, aslında MGK kararıyla emekli edilmiş Tanrıverdi’nin, Oktar’ın yüzünde, beklediği mehdiyi gördüğü anlaşılıyor. Sahi, yatıp kalkıp “28 Şubat” diyenlere soralım, bugün TSK’de Adnan Oktar’a kalbi bağlı bir general misyon yapabilir mi?
Gökyüzünden inecek mehdiyi bekleyen Tanrıverdi’ye, Saray’da vazife vermekle kalmadık, TSK’yi şekillendirmesine de müsaade verdik. Hatamız bulutlardan büyük. Mavi gök bize kızmasın da ne yapsın!”